ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI
KARDEÞÝM MUSTAFA
Ali Rýza Bey'den olma Zübeyde Haným'dan doðma 1874 tevellütlü Selanikli Ahmet 9 yaþýndaydý. Yanýnda 8 yaþýnda olan kardeþi Ömer ve 2 yaþýnda olan Mustafa vardý. Askercilik oynuyorlardý. Ahmet kardeþlerini uygun adým yürütürken, sol sað, sol sað yarýn bayram olsa diyordu. Aradan zaman geçti. Ömer yoruldu, eh Ahmet de yoruldu. Dön, dön, nereye kadar. Mustafa yorulmadý, dönmeye devam etti. Ahmet, Mustafa'ya laf olsun diye seslendi: Mustafa, bir otur, dinlen. Sen döndükçe biz yorulduk. Sonunda Mustafa söz dinledi ve bir köþeye oturdu. Ahmet ile Ömer daha sonra kalktý ve yürümeye devam etti.

----------------------------------------------------------

ZÜBEYDE HANIM'IN ÇOCUKLARI
Ahmet, Ömer ve Mustafa evin bahçesinde oynuyordu. Birden ortalýk Ömer'in çýðlýklarýyla inledi. Yetiþ Ahmet abi, beni arý soktu. Ahmet yakýndaydý, yerden bir dal parçasý alýp, kardeþi Ömer'in çevresini saran yaban arýlarýna saldýrdý. Yaban arýlarý saða-sola kaçýþtý. Ömer hýzla eve girdi ve kapýyý kapadý. Biraz sonra Ahmet de eve girdi ve odasýna saklandý. Bahçede Mustafa kalmýþtý. Mustafa 2 yaþýndaydý ve hayata dolu gözlerle bakýyordu. Yýllar sonra Mustafa Kemal adýný alacak ve vatanýna saldýran düþmandan kaçmayacaktý. Týpký 2 yaþýnda yaban arýlarýndan kaçmadýðý gibi.

----------------------------------------------------

KOBRA
Yýl 1883. Ali Rýza Bey 44 yaþýnda, oðlu Ömer 8 yaþýndaydý. Birlikte yenice tayin edildiði Çayaðzý'ndan Selanik'e dönüyordu. Ali Rýza Bey birden patika yolda bir kobra gördü. Kobra diklenmiþ ve yerden yüksekliði 1.5 metre kadardý. Ali Rýza Bey, oðlunu kolundan tuttu: Dur Ömer. Bu kobra yýlaný. Çok sinirli. Üstüne yürümek yanlýþ olur. Belki yakýnda yavrularý vardýr. Çevresinden dolaþacaðýz.
Ali Rýza Bey ile Ömer geniþ bir yay çizerek kobrayý arkalarýnda býraktýlar ve Selanik Yenikapý'daki evlerine döndüler. Ali Rýza Bey kobra olayýný anlattýðýnda Zübeyde Haným þöyle dedi: Baba oðul çok büyük tehlike atlatmýþsýnýz. Böylesi zehirli bir yaratýktan uzak geçmek doðrudur.

--------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ABLASI FATMA
Fatma, Selanik'teki evde oyuncaklarýyla oynuyordu. Pek çok oyuncaðý vardý ve en çok annesinin yünden ördüðü oyuncak bebeðini seviyordu. Bebeðiyle konuþuyordu ama onun karþýlýk vermemesi Fatma'yý üzüyordu. Fatma'nýn bir gün canýna tak dedi ve annesine seslendi: " Anne, bu bebek konuþur diyordun ama þimdiye kadar benimle hiç konuþmadý. "
Annesi Zübeyde Haným: " Kýzým, belki bugün konuþacak ve sana merhaba diyecek. Ne biliyorsun? "
" O zaman konuþsun ve bana merhaba desin. "
Zübeyde Haným, sesini incelterek ve çocuk sesi taklidi yaparak konuþtu: " Fatma, nasýlsýn? Ben senin bebeðinim ve seni çok seviyorum. "
Fatma beyninden vurulmuþa döndü ve bebeðinin konuþmasý onu çok sevindirmiþti. Annesine seslendi: " Anne, duydun mu? Bebeðim konuþtu ve ben þimdi çok mutluyum. "
Fatma dört yaþýndaydý ve hayata gülen gözlerle bakýyordu. Bebeði iþte konuþuyordu. Fatma bebeðiyle Selanik sokaklarýnda özgür ve mutlu olarak koþabilecekti.

------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ABÝSÝ AHMET
Annesi oðlunu bakkala yollarken: Ahmet, dededen yarým kilo yoðurt alýver, dedi. Akþama size bir sürprizim var. Hamur iþi hazýrlayacaðým ama pide mi, börek mi, asla tahmin edemezsin.
Bunun üzerine Ahmet: Yoðurt alýrým ama hani para? Sen para vermezsen, ben yoðurt alamam. Pidedir, börektir hazýrlayamazsýn.
Zübeyde Haným: Aman oðlum, elimde hazýr para olmasa ben senden yoðurt almaný ister miyim? Al þu paralarý, yeter de artar bile.
Ahmet tencereyi alýp bakkala doðru yola çýktý. Paralar cebinde þýngýrdýyordu. Bakkaldan içeri girdiðinde bir heykel gibi donakaldý. Dede, tezgahýn üstüne kollarýný koymuþ, baþýný elleri arasýna almýþ, uyukluyordu. Ahmet sessizce bekledi. Saða-sola bakýndý. Ekmek dolabýný açýp kapadý. Bez perdeyi açtý. Peynir almaya geldiðinde dede oradan peynir verirdi. Ýki teneke vardý. Biri açýktý ve bir miktar peynir satýlmýþtý. Bakýþlarý tezgaha yöneldi. Kavanozlar içinde türlü tevir þekerleme vardý. En çok sevdiði piþmiþti. Bu yumuþak þekerlerden her gün bir kavanoz yese býkmazdý. Sonradan dede uyandý. Ne oldu, oðlum, ne istemiþtin, dedi.
Ahmet: Ben yarým kilo yoðurt alacaktým, dedi. Ahmet yoðurdu aldýktan sonra eve doðru yöneldi. Annesi pide veya börek hazýrlasa ne fark ederdi? Ýkisi de hazýr yemekti ve yanýnda ayran olsa cana can katardý.

--------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ABÝSÝ ÖMER
Ali Rýza Bey'den olma Zübeyde Haným'dan doðma Ömer 8 yaþýndaydý. Kuþpalazý (difteri) salgýný vardý. O günlerde Mustafa 2 yaþýndaydý.
Bir gün Mustafa Kemal'in abisi Ömer yaþýtý Celal ile evlerinin bahçesinde geziniyordu. Celal birdenbire: Bak Ömer, þu yýlaný görüyor musun? Ben bu yýlaný alýr, parmaðýmýn ucunda sallarým, dedi. Yýlan dediði parmak kalýnlýðýnda, iki karýþ boyundaydý.
Ömer: Aman, Celal, býrak yýlaný gitsin, sana ne zararý var, dedi.
Celal: Öyle deme Ömer, bu yavru yýlan büyür, piton olur. Sen 2 metre olsan, bu yýlan 10 metre olur. Yýllar sonra sen adam olsan da fark etmez. Bu yýlan seni yakalar ve yutar, dedi.
Aradan dakikalar geçti. Celal, yavru yýlaný sallamaya devam etti. Ta ki Celal'den bir ah sesi duyulana kadar. Ömer hýzla saðýna döndü. Celal diz çökmüþtü ve sað eli morarýp þiþmeye baþlamýþtý.
Ömer, yýlanýn baþýný tuttu ve sýktý. Yýlanýn gücü azalmýþtý. Sol eliyle yýlanýn kuyruðunu tuttu. Ters istikamette döndürerek, Celal'le yýlaný birbirinden ayýrdý. Yýlanýn baþýný taþla ezdi. Bir koþu gidip babasý Ali Rýza Bey'i yardýma çaðýrdý. Ali Rýza Bey, Celal'in koluna ýsýrýðýn biraz yukarýsýndan mendiliyle sýkma uyguladý. Kanayan yeri emdi, tükürdü. Bu iþlemi defalarca tekrar etti. Baygýn Celal kendine gelmeye baþladý. Ali Rýza Bey'in dudaklarý hafiften þiþmeye baþlamýþtý.
Bir kaç gün sonra her þey normale döndü. Celal olanlarý unutmuþ, hayatýn akýþýna kapýlmýþ, savrulup gidiyordu. Ömer, arkadaþýný kurtardýðý için, babasýna teþekkür etti. Geri planda olanlarýn takipçisi Mustafa geleceði þekillendireceði günleri düþünüyor ve gülümsemeye çalýþýyordu.

SON

Atatürk'ün Çocukluðu - Ezgi Yayýnlarý - Yayýn Yýlý: Aralýk 1994

---------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: HASÝBE NÝNE
Bir gün bakla tarlasýndan çiftliðe dönüyordum. Toprak yolun kenarýndaki eski, tek katlý, ahþap bir evde yaþayan Hasibe Nine'ye uðradým. Hal hatýr sordum. Yalnýzlýðýný paylaþtým. Testiyi alarak yakýndaki dereden su doldurup getirdim.
Hasibe Nine: " Sað ol evladým! Sen olmasan þurada açlýktan, susuzluktan kývranacaðým. Bana ekmek, yemek, yoðurt getirirsin. Suyumu doldurursun. "
Ne demek efendim? Bu benim insanlýk görevim. Ýnsanlar yardýmlaþmalý, yiyeceðini paylaþmalý. Þu güzelim dünyada hoþça vakit geçirmeli, dedim.
" Benim Mustafam, neler de bilirmiþ? Çok bilgiliymiþ. Civan boylum benim. Gel de ninen sarýlsýn sana. "
Hasibe Nine'ye sarýldým ama birdenbire aðlamaya baþladý.
Ama neden aðlýyorsunuz? Yoksa canýnýzý mý yaktým? dedim.
" Yok evladým, canýmý yakmadýn. Ben yalnýzlýðýma aðlýyorum. Yaþlý insanlar, yalnýz kalýrlar. Yalnýzlýk zor evladým, çok zor. "
Daha sonra en iyi dileklerle oradan ayrýldým. Çiftliðe doðru yoluma devam ettim. Birden ilerideki çimenlerin arasýnda uçamayan bir güvercin gördüm. Güvercini alarak çiftliðe götürdüm. Dayým, güvercinin incinmiþ olan kanadýný tedavi edip, sardý. Birkaç günde iyileþir, dedi.
Ertesi gün güvercini Hasibe Nine'ye götürdüm. Onu bir kafese koydu. Ýyileþince býrakýrým, dedi. Ýyileþince býraktý ama güvercin biraz uçtuktan sonra geri döndü. Hasibe Nine'yi çok sevmiþti ve ondan ayrýlmamaya kararlýydý. Orada olduðum zamanlarda güvercin etrafýmda uçuyor ve beni saygýyla selamlýyordu.

Atatürk'ün Çocukluðu - Ezgi Yayýnlarý - Yayýn Yýlý: Aralýk 1994

--------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: CUMHURÝYET ÝLAN EDERDÝM
Mustafa bakla tarlasýnda bekçilik yaparken, diðer yandan yeni arkadaþlar ediniyordu. Bunlardan biri de Süleyman'dý. Süleyman komþu çiftliðin sahibinin oðluydu. Fýrsat buldukça Hüseyin Aða'nýn çiftliðine gelir, Mustafa'yý bulur ve aralarýnda oynadýklarý oyunlara katýlýrdý.
Bir gün Süleyman yine oyuna katýldý. Koþtu, yoruldu. Yarýcý çocuklarý gidince Mustafa ile Süleyman bir aðacýn altýna oturdular. Ýlk soru Süleyman'dan geldi: Mustafa, sence bu padiþahlýk ne zamana kadar sürer?
" Çok sürmez. Sýnavlarda üç yanlýþ bir doðruyu götürür ama üç yanlýþýn götüreceði doðru yoksa, ben padiþah olsam ne olacak? Osmanlý Ýmparatorluðu uçurumun kenarýnda. "
Süleyman: " Bravo Mustafa, her sözünün altýna imzamý atarým. Bir de padiþahlarýn hanýmlarýndan bahsetsen. "
Mustafa: " Yýkým kararý alýrsýn. Osmanlýyý ben yýkamam ama düþmanlar yýkar. Padiþahlar, Türk kýzlarý dururken, yabancý kýzlarla evlendiler ve çöküþü hýzlandýrdýlar. Bir de saraydan çýkmayan padiþahlar var. "
Daha sonraki günlerde bu konu konuþulmaya devam etti. Bir akþamüstü Süleyman, Hüseyin Aða'nýn çiftliðine geldi ve Mustafa'yý buldu. Babasýyla bazý konularda anlaþamadýðýný, bir tartýþma sonunda babasýnýn kendisini çiftlikten kovduðunu söyledi. Babasýnýn son sözleri þunlar olmuþtu: " Süleyman senin padiþah karþýtlýðýný anlamýyorum. Osmanlý Ýmparatorluðu ne güzel yönetiliyor. Artýk bu çiftlikte yerin yok senin. "
Babasýnýn bu sözleri üzerine Süleyman tasýný, taraðýný toplamadan yola çýktý ve komþu çiftliðe doðru yöneldi. Orada özgün düþünme yeteneðine sahip bir arkadaþý vardý ve Mustafa, onu sokakta býrakmazdý. Gerçek arkadaþ zor günde belli olurdu. Ýyi günde pasta ikram eden, kötü günde lokmaný elinden alana ben gerçek arkadaþ demem diyordu, Süleyman.
Mustafa, Süleyman'ý güler yüzle karþýladý. Süleyman olanlarý anlatýnca çok üzüldü. Daha sonra ikisi birlikte Zübeyde Haným'ýn yanýna gitti ve arkadaþýnýn yatýya kalmasý için, gerekli izni almasý zor olmadý.

Akþam yemeðinden sonra Mustafa ile Süleyman, sohbete daldý. Konu yine ülkenin geleceðiydi. Bir ülke yönetiminde sadece koltuk sahipleri söz sahibi olmamalýydý. Her vatandaþ yönetime karýþýr, fikir ileri sürer ve yorum yapardý. Padiþah, kral, imparator, halkýn sesine kulak vermezse tacýný, tahtýný verirdi. Bir aralýk Süleyman þöyle bir soru sordu: Arkadaþ, bilmem inanýr mýsýn, týpkýsýnýn aynýsý ben de seninle ayný düþünceler içindeyim. Temsilde, ülke yönetimini sana býraksalar, yönetim düzenin nasýl olurdu?
Mustafa: " Ben Cumhuriyet ilan ederdim. Millet Meclisi olmalý. Burada çeþitli vilayetlerden gelen temsilciler olmalý. Halk, beðenmediði yöneticiyi deðiþtirebilmeli. "
Mustafa ile Süleyman sonraki iki gün birlikte vakit geçirdiler. Pek çok konuda fikir alýþveriþinde bulundular. Çiftliðin avlusunda gezdiler, dolaþtýlar, yoruldular. Daha ertesi gün Mustafa komþu çiftliðe giderek, Süleyman'ýn babasýyla bir görüþme yaptý ve Süleyman'ý affetmesini istedi. Baba, Mustafa'ya, sen çok zeki ve dünyada eþi bulunmaz bir çocuksun. Seni kýracaðýma kafamý kýrarým, dedi ve oðlunu affettiðini söyledi. Çiftliðe geri dönen oðlunun fikirlerine her zaman önem verdi. Anlattýklarýný dikkatle dinledi.

Atatürk'ün Çocukluðu - Ezgi Yayýnlarý - Yayýn Yýlý: Aralýk 1994